Hayatı Kaçırma Korkusu FOMO
Sık aralıklarla facebook, twitter, instagram gibi sosyal ağlarınızı kontrol ediyorsanız… Aradan çok kısa bir süre geçtiği halde sosyal medyada neler olmuş, “beğeni” almış mısınız, yorum yapılmış mı, kim ne yapmış, ne demiş, nereye gitmiş gibi hislerle telefonunuza tekrar sarılıyorsanız… Sadece saate bakmak için telefonu elinize aldığınızda bile kendinizi birilerinin “zaman tünelinde” gezinirken buluyorsanız… Ve kendinizin, sosyal medyada gördüğünüz o “eğlenceli”, “başarılı” “keyifli” hayatların çok gerisinde olduğunuzu düşünerek kıskanma, hüzün, mutsuzluk, ümitsizlik, pişmanlık gibi hislere kapılıyorsanız, sanal çağın getirisi hastalıklarından birine yakalanmış olabilirsiniz: FOMO, fearing of missing out -yani gelişmeleri kaçırma korkusu.
FOMO, gelişmeleri (veya gündemi) kaçırma korkusu olarak dilimize geçse de, aslında hayatı kaçırma korkusu olarak algılanabilir. Çünkü, sosyal medya ile burnumuzun dibine kadar dayatılmış hayatlar var. O hayatlara bakıp ne görüyoruz? Başarı, eğlence, mutlu aileler, çok aşık sevgililer, şık mekanlar, havalı tatiller, dünyayı gezen çılgınlar, kutlamalar, kahkahalı fotoğraflar… Oysa biz ne yapıyoruz? Belki iş yerinde bir sıkıntımız var, belki maddi zorluk yaşıyoruz, belki yeni boşandık, belki çocuğumuz olmuyor, belki bir hastalıkla boğuşuyoruz… Aslında adaletsiz olan bu karşılaşmadan, biz mağlup çıkıyoruz. Halbuki kendi hayatımızın bütün eksikliklerini bilirken, kendimizinkiyle kıyasladığımız diğer hayatların gerçekte nasıl olduğunu bilmiyoruz.
Hayattan geri kaldığımız düşüncesiyle huzursuz oluyor, o huzursuzluğu yine elimizin altındaki telefona gömmeye çalışıyoruz. Daha fazla facebook, daha fazla beğeni, daha fazla başka hayatlar… “Ya kaçırdığım bir şeyler varsa?” “Ya bir yerlerde ilginç bir şeyler oluyor da farkında değilsem?” “Acaba başkaları neler yapıyor, neler yaşıyor?” gibi sorular FOMO’nun temelinde yatıyor. Zira FOMO “Çoklukla sosyal medyadaki paylaşımlarla ortaya çıkan, şu anda bir yerlerde heyecanlı veya ilginç bir olay oluyor olabilir kaygısı” tanımıyla 2013 yılından beri Oxford Sözlüğü’nde de yer alıyor.
FOMO, çoğunlukla nomofobi ile birlikte görülüyor. Nomofobi de, cep telefonu ile bağlantısını kaybetme korkusu… Nomofobiye bağlı olarak “Eyvah şarjım bitti, tüh internettim gitti” yakarışlarımızın, telefonumuzu birkaç dakikalığına kaybettiğimizde sudan çıkmış balık gibi yalpalamamızın ve telefonumuzu elimize aldığımızda tuhaf bir mutluluk hissetmemizin sebebi de yine FOMO…
Bu bir bağımlılık mı?
FOMO sebebiyle sergilediğimiz tavırlar, bağımlılık kriterleriyle büyük oranda örtüşüyor. Madde bağımlılığında görülen tolerans geliştirme (doz arttırma), yoksunluk gösterme, düşündüğünden daha fazla maruz kalma, sosyal, kültürel ve kişisel etkinliklerin azalması, fiziksel, psikolojik ve sosyal sorunlarla karşılaşma gibi göstergeler, FOMO’ya bağlı davranışlarda da karşımıza çıkıyor. Yani “gelişmeleri kaçırma korkusu” ile telefon ve sosyal medya bağımlısı oluyoruz.
Tablonun en korkutucu yanlarından biri ise istatistikler… Şöyle ki, yapılan araştırmalar sosyal medya kullanıcılarının yüzde 56’sında FOMO olduğunu ortaya koyuyor. Sadece ergenleri kapsayan araştırmalarda ise bu oran daha da artıyor.
Olumsuz etkileri neler?
FOMO’ya bağlı olarak uyku ve yeme bozuklukları, odaklanma sorunu, organizasyonel dağınıklık (plan-program yapamama), anksiyete, mutsuzluk, umutsuzluk, sosyal geri çekilme, özgüven kaybı, ilişkilerde sorun yaşama ve depresyon gibi pek çok olumsuz etkiden bahsetmek mümkün. Kişi, bilinç kontrolünü -diğer bağımlılıklarda olduğu gibi- yitirdiği için doğru karar verme ve doğru olanı yapma gibi muhakemeye ve iradeye dayalı yetkinliklerini kaybediyor.
Nasıl tedavi edilir?
Gelişmeleri kaçırma korkusuyla, yani FOMO ile mücadelede en büyük sorumluluk bireyin kendisine düşüyor.
Öncelikle, davranış kalıbınızı kırmak için kendinize müdahale edin ve çevrenizdekilerin yardımını isteyin:
- Eliniz telefona her uzandığında kendinize “Bu gerekli mi?” diye sorun.
- Çevrenizdekilerden sizi gözlemleyerek uyarmalarını rica edin. (Çünkü çoğu kez hesaplarımıza “huy” geliştirdiğimiz için, farkında bile olmadan giriyoruz.)
- Sık kullanım konusunda sizi en fazla rahatsız eden sosyal medya hesaplarınızı telefonunuzdan silin. (Bilgisayardan girmek daha zahmetli olacağı için kontrol sıklığınız azalacaktır.)
- Kendinize setler koyun. “Şu işi bitirmeden telefonumu elime almayacağım.” gibi…
- Telefonunuzu bulunduğunuz odada uzak bir noktaya koyun.
- Belirli bir zamanınızı (örneğin bir gün) telefonsuz geçirin ve bunu tekrarlayın.
Olaylara ve kişilere bakış açınızı değiştirmek için kendinize telkinde bulunun:
- Sosyal medyada her gördüğünüzün birebir gerçeği yansıtmadığını bilin.
- Kendinizi diğer insanlarla kıyaslamayın. Diğerlerinin ne yaşadığını, ne gibi sorunlarla mücadele ettiğini, nelerin eksikliğini hissettiğini bilmiyorsunuz.
- Herkesin aynı anda her şeye sahip olması mümkün değil. Nelere sahip olmadığınıza değil, nelere sahip olduğunuza odaklanın.
- Eksikliğini hissettiğiniz şeyleri sosyal medya ile tamamlayamayacağınızın farkına varın.
- Daha fazla olanın daha iyi olduğu fikrinden vazgeçin. Yaşadıklarınızın niceliği değil, niteliği önemlidir.
Ve harekete geçin:
- Sosyal medyada gezinirken kişiler kendilerine sanal bir “andayım” algısı yaratırlar. Gerçek anlamda anda olmak ve an’ı tecrübe etmek için farkındalık egzersizleri yapın.
- Arkadaşlarınızla, dostlarınızla ya da ailenizle “gerçek” buluşmalar ayarlayın.
- Keyif alacağınız aktivitelerde yer alın. Başkalarının anılarını izlemek yerine, kendi anılarınızı oluşturun.
Ve elbette, FOMO ile baş edemediğinizi, bağımlılığınızın azalmadığını (veya arttığını), kaygı ve hüznünüzün arttığını, depresyon belirtileri gösterdiğinizi düşünüyorsanız bir uzmandan destek alın.