PANİK BOZUKLUK NEDİR?
Panik bozukluk, yaklaşık yüz yıldır iyi tanımlanmış bir tablodur. Freud’un çalışmalarının hemen ardından 1990 yıllarının başında, aralıklarla tekrarlayan anksiyete durumlarını anksiyete nevrozundan ayrı psikiyatrik tablolar halinde tanılayan yayınlara rastlanmaktadır.Panik bozukluk ilk defa DSM-3 ve ICD-10 adlı hastalıkları tarif eden ve sınıflayan listeler de, ayrı bir hastalık veya mental bir bozukluk olarak yerini almıştır.
Panik bozukluğun adını Yunan mitolojisindeki tanrı “PAN”dan aldığı düşünülmektedir. Mitolojiye göre, hayvanların ve ormanın koruyucusu tanrı, çalmış olduğu bir borunun çıkardığı ses ile, ormanda hayvanlar ve diğer canlıların korku ve nedensiz kaygı içerisine sokarmış. Bu nedenle nedensiz ani korkulara “PANİK” denmiş.
Panik Bozukluk; Yineleyen ve beklenmedik bir şekilde birden yoğun bir sıkıntı ve/veya korkunun ortaya çıktığı panik ataklarına neden olan ruhsal bir hastalıktır.Panik bozukluğu olan kişi,tekrarlayan nedensiz kaygı ve korku atakları yaşar ve ataksız dönemlerde de atak geçireceğine dair kaygı(beklenti anksiyetesi) duyar. Bunun sonucunda kişi aklını kaybedeceğinden korkar veya kalp krizi gibi bedensel bir hastalığa bağlı ölüm korkusu, aklını kaçırma inancı taşıyabilir.
Korku her canlıda bulunan ve hayatın devam ettirilebilmesi için gereken son derece önemli bir duygudur. Bir tehlikeye maruz kaldığımızda, bizi harekete geçiren ve “kaç ya da savaş” emrini veren duygu korkudur.
Biyolojik olarak ise, bir tehlike karşısında beynimizin Amygdala adlı bölümü aktive olarak otonom sinir sistemini uyarır ve bunun sonucu olarak sempatik sinir sistemi bazı stres hormonlarının salgılanması için böbrek üstü bezlerini uyarır, böbrek üstü bezlerinden salgılanan adrenalin ve kortizolhormonları ise vücudumuzda birtakım belirtilerin ortaya çıkmasına neden olur.
Bir örnekle açıklayacak olursak, üzerimize doğru hızla gelen bir araba gördüğümüzde korku duyarız, çünkü bu durum yaşamı tehdit eden bir tehlikedir. Bu tehlike gerçek ya da kişinin algıladığı bir tehlikedir. Hızla gelen arabaya karşı harekete geçmemiz gerekmektedir. Psikolojik ve bedensel değişiklikler bu noktada harekete geçmemizi ve yaşamı tehdit eden bu tehliken korunmamızı veya kurtulmamızı sağlar.
Panik ataklar da bir tür korku yanıtıdır. Vücudumuzun tehlike, stres veya heyecana karşı normal tepkisinin abartılı ve orantısız bir şekilde yaşanması, bedenin yerli yersiz alarm düğmesine basmasıdır diyebiliriz.
Bu bedensel değişiklikler nelerdir?
“Adrenalin salınımı kalbin daha hızlı çalışmasına neden olur. Böylece hızlı nabız, çarpıntı, kalbin daha sert atması şeklinde hissedilir. Hızı artan kan akışı vücuda daha çok oksijenin alınmasını arttırır.
Savaşma veya kaçma durumunda büyük kaslara ihtiyacımız olacağından vücudun gereksiz bölümlerine kan akışı yavaşlar. Bu durum parmaklarda uyuşma ve karıncalanma hissi olarak hissedilebilir, cilt solgun gözükür, böylece olası bir yaralanmaya karşı, kanama miktarının azalması hedeflenir.Bacak ve kollardaki kan akımın artması demek daha fazla oksijen ihtiyacı demektir. Bu nedenle nefes alıp verişimiz hızlanır.
Solunum kaslarının yoğun çalışmasına bağlı olarak göğüs ağrısı, yanma hissi, yetersiz soluk alıyormuş hissi oluşabilir. Hızlı nefes alıp vermek aldığımız oksijenin yüksek düzeye çıkmasına ve karbondioksit miktarının azalmasına bağlı olarak asidoz denen tablo oluşur. Bu tablo kan kalsiyum düzeyini düşürerek kas kasılmalarına ve bayılmaya neden olabilir.
Beyne giden oksijen miktarı, vücudun yine kaslara fazlaca kan göndermesi, arter duvarlarındaki kasların kasılarak kalbin önünde bir yük oluşturması, karın içi venöz alanda kanlanma artışı nedeniyle azalır. Bu durum sersemlik, baş dönmesi gibi bulgulara neden olur. Heyecanlı bir konuşma sırasında söyleyeceklerimizi unutarak dona kalma hali bu duruma örnek olabilir.
Adrenalin salınımına bağlı olarak göz bebeklerimiz büyür.Bu durum aslında karanlıktaki tehlikeleri daha net görmemiz içindir ancak aydınlık bir ortamda bulanık görme şikayetine neden olabilir.
Tehlike anında sindirim sistemi yavaşlar, sindirim sisteminin yavaşlaması gaz şikayetlerine, karın ağrılarına, bulantıya neden olabilir.
Tüm bu normal ancak hastalık olarak algılanabilen bulgular ilk atağı ve sonrasında tekrar atak geçirileceği düşüncesine neden olabilir.”
“İLK ATAK”
Tüm bu biyolojik ve psikiyatrik bulgular eşliğinde kişi otobüste, evde tek başınayken, kalabalık bir ortamda yada herhangi bir yerde ilk atak ile karşı karşıya kalabilir. Yardımın çabuk ulaşamayacağı, bayılacağı, rezil olacağı, öleceği düşünceleri ile kendisi için korkunç bir deneyim yaşar ve bundan sonra da aynı atakları geçireceğinden korkar. Bedenindeki değişikliklere odaklanır ve sürekli kendini dinlemeye başlar. Atağı tetikleyecek ortam ve durumlardan uzak kalmaya, kaçınmaya çalışır ve bu kısır döngü kişinin tekrar tekrar atak geçirmesine neden olur.
İlk ataklar genellikle bedensel bulguların yanlış yorumlanmasına bağlı oluşur. Örneğin merdiven çıktığımızda nabzımız hızlanır. Ancak biz nabız artışını merdiven çıkmanın etkisi ile olduğunu bilir ve bir nedene bağlarız. Hasta mıyım diye düşünmeyiz. Fakat bedensel değişiklikler karşısında herhangi bir sebep bulamadığımızda kalp krizi mi geçiriyorum? Bayılacak mıyım? gibi düşünceler üretebiliriz. Bu durumda korkumuzun daha fazla artmasına neden olur.
Bazen bir miktar kan şekerimiz düşebilir, fazla kafeine bağlı nabzımız hızlanabilir, bu durumu atak geçiriyorum veya kalp krizi geçiriyorum şeklinde yorumladığımızda tekrar atak geçirebiliriz.
İlk atağın deneyimleri ile geliştirdiğimiz otomatik düşünceler bizim tehlike anlayışımızı ve tehlikeye karşı gösterdiğimiz bedensel tepkilerin orantısız ve abartılı olmasına neden olur.
PANİK ATAK SIRASINDA GÖRÜLEN BELİRTİLER
- Çarpıntı, hızlı nabız, göğüs ağrısı,
- Terleme, ellerde titreme
- Nefes darlığı, hızlı nefes alıp verme,
- Hızlı nefes alıp vermeye bağlı kas krampları, baş dönmesi, sersemlik hissi ve solunumu düzenlemek amacı ile vücudun kendini korumaya almasına bağlı bayılma,
- Sık idrara çıkma hissi
- Bulanık görme, nesneleri yakınlaşmış veya olduğundan farklı görme, ışık noktacıkları görme,
- Karın ağrısı, bulantı, kusma, ishal,
- Üşüme veya ürperme hissi, ellerde ve ayaklarda, dudaklarda uyuşma veya karıncalanma hissi,
- Bedenini olduğundan farklı hissetme ( eller büyümüş vb.)
- Ölüm korkusu veya aklını kaybetme korkusu.
Panik ataklar tekrarlayıcı niteliktedir. Bu belirtilere ek olarak yukarıda bahsettiğimiz gibi; kişi sürekli olarak atak geçireceğinden kaygılanır, bu nedenle kaçınma dediğimiz davranışları sergiler. Atakları tetikleyecek ortamlardan ve yiyecek içeceklerdenyada durumlardan uzak durur. Önlemler alır, örneğin yalnız kalmamak için kalabalık ortamları veya tıbbi yardımın yakın olduğu ortamları seçebilir.
PANİK BOZUKLUK TEDAVİSİ
Panik Bozukluk tedavisi olan bir hastalıktır. Bilimsel olarak etkinliği kanıtlanmış iki tedavi yönteminin beraber kullanılması ile bu hastalıktan kurtulmak mümkündür. İlaç tedavisi ve Bilişsel davranışçı terapi yönteminin beraber uygulanması en etkili yöntemdir.
İlaç tedavisi sempatik sinir sistemini düzenlemek, hormon seviyelerini düzenlemek, ataklar sırasında meydana gelen biyolojik belirtileri azaltmak, kişinin kaygı duyduğu durumlar ile karşılaştığında bu durum ile baş edebilmesini sağlamak amacıyla ve ayrıca antidepresan tedavi olarak uygulanmaktadır.
Bilişsel davranışçı tedavisi öncelikle kişinin atak belirtilerini tanıması ve psikoeğitiminin sağlanması, ardından otomatik düşüncelerin ve inançların düzenlenmesi ve farkındalığın sağlanması, korkulan ve kaygı duyulan durumlar ile yüzleştirilmesi ve baş edebilme becerilerinin geliştirilmesi ilkelerini içerir.
Çeşitli ödevler verilerek gerçekleştirilen tedavinin uygulanmasında ilaç tedavisi ödevlerin daha kolay yapılması, kaçınma davranışının azaltılmasına yönelikte birlikte kullanılabilir.
Panik bozukluk belirtileri yaşıyorsanız lütfen bir uzmandan yardım alınız. İlaçlarınız hakkında en doğru bilgiyi hekiminizden alabilirsiniz. Bu nedenle lütfen ilaçlarınızı doktorunuzun bilgisi olmadan kesmeyiniz veya değiştirmeyiniz.
Uzmanınızın vermiş olduğu ödevleri ve terapilerinizi, kontrollerinizi aksatmayınız.
Unutmayınız ki panik bozukluk kolaylıkla tedavi edilebilen bir hastalıktır.